Karda Bir Beyaz Kuş (White Bird in a Blizzard)

1988 Sonbaharı ve Kat Connor (Woodley) hayatı alt üst olmak üzeredir. Pekâlâ. Laura Kasischke’nin, diğer yazarların bir genç kızın ailesinin yıkımıyla ilgili bir hikayeye katacakları melodramdan yoksun olduğu tahmin edilen bir kitabından yola çıkan Araki, konusunu baş döndürücü bir ilgisizlikle ele alıyor. Kat’in annesi, gösterişli Eve (Eva Green), yeni uyanır ve bir gün ortadan kaybolur. Kat, erkek arkadaşı Phil’in (Shiloh Fernandez) ortadan kaybolma hakkında söylediğinden daha fazlasını bildiğinden şüpheleniyor ve Dedektif Scieziesciez’in (Thomas Jane) liderliğindeki polisler elbette sevgili babacığından (Christopher Meloni) şüpheleniyor. Ancak, “Beyaz Kuş in a Blizzard”da Havva’nın ortadan kaybolmasının “gizemi” hiçbir zaman ön planda ve merkezde değildir. Dürüst olmak gerekirse, küçük ön ve merkezdir. Kat, annesinin ortadan kaybolmasından sonraki puslu günlerde dolambaçlı bir şekilde ilerliyor, birkaç geri dönüş görüyoruz ve ardından film son bir bölüm için ileri atlıyor. Ve bu kadar.
Tüm filmlerin büyük bir amaca ihtiyacı olduğunu söylemiyorum, ancak “Beyaz Kuş in a Blizzard” gizem ya da karakter çalışması olarak çalışmıyor. Sadece son yıllarda daha ilginç bir şekilde ele alınmayan, aynı zamanda kendi yönetmeninin filmografisinde daha ilginç bir şekilde işlenen temaların bir eriyen potası – cinayet, ilgisizlik, takıntı, seks ve banliyöde entrika. Parçaları sanki Araki “Amerikan Güzeli” üzerine bir riff yapıyormuş gibi hiciv gibi geniş oynuyor, ancak çok fazla orada duruyor, sanki Araki kendisine verilen materyalden heyecan duymuyormuş gibi.