Torino Atı (A torinói ló)

2011155 dk

Torino Atı (A torinói ló) Konusu

Özet

Torino Atı (Macarca: A torinói ló), Béla Tarr ve Ágnes Hranitzky tarafından yönetilen ve başrollerinde János Derzsi, Erika Bók ve Mihály Kormos’un oynadığı 2011 yapımı Macar felsefi dram filmidir. Filmin senaryosu Tarr ve sık sık birlikte çalıştığı László Krasznahorkai tarafından birlikte yazılmıştır. Film, filozof Friedrich Nietzsche’nin ruhsal çöküşüne neden olduğu söylenen İtalyan şehri Torino’daki bir atın kırbaçlanmasını hatırlatır. Tarr’ın daimi kameramanı Fred Kelemen tarafından sadece 30 uzun çekimde gerçekleştirilen siyah-beyaz film, at sahibi ve kızının birbirini tekrarlayan günlük yaşamlarını anlatıyor.

Film, Macar T. T. Filmműhely şirketi tarafından yönetilen uluslararası bir ortak yapımdı. Tarr daha sonra bunun son filmi olacağını açıkladı. Film birkaç kez ertelendikten sonra 2011 yılında 61. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde gösterildi ve burada Jüri Büyük Ödülü’nü aldı. Macaristan’daki gösterimi, yönetmenin bir röportajında ülke hükümetini eleştirmesinin ardından ertelendi.

Torino Atı film eleştirmenlerinden genel bir beğeni topladı.

Konu

Yapıtları ve yaklaşımıyla çağdaş bağımsız sinemacıları etkileyen Bela Tarr’ın on yıl aradan sonra çektiği bu ilk film, Alman düşünür Friedrich Nietzsche’nin 1889’da Torino’da kırbaçlanan bir atı boynuna sarılarak kurtarmaya çabalamasıyla başlıyor. Bu mücadelesi Nietzsche’yi öldüğü güne kadar yatağa bağlayacak, dilsiz bırakacak, çaresi bulunmayan bir akıl hastalığına götürecektir. Ancak filmin kahramanı, çiftçi sahibine ayak uydurmaya çalışan yaşlı attır…

Film, bir anlatıcının Alman filozof Friedrich Nietzsche’nin 1889’da İtalya’nın Torino kentinde bir adamın atını sürekli kırbaçladığını ve buna rağmen hareket etmediğini görmesinin ardından geçirdiği meşhur ruhsal çöküntüyü anlatmasıyla başlıyor. Son sözleri olan “Mutter, ich bin dumm “u (“anne, ben aptalım”) söyledikten sonra Nietzsche dilsiz ve bunamış hale gelir ve on yıl sonraki ölümüne kadar ailesi tarafından bakılır.

Film, şiddetli bir rüzgârın aralıksız estiği 19. yüzyıl kırsalında yaşayan yoksul bir çift patates çiftçisi, baba-kız ve atlarına (anlatıcı tarafından gerçek ya da mecazi anlamda Nietzsche’nin gördüğüyle aynı olduğu ifade edilir) odaklanır. Nihilist umutsuzlukla tanımlanan zorlu ve tekrarlayıcı bir varoluş yaşarlar; sık sık sırayla pencere kenarında tek başlarına otururlar. At giderek daha fazla işbirliği yapmaz, araziden ayrılmayı ya da yiyip içmeyi reddeder. Bir komşu mal takası için ziyarete gelir; yakındaki kasabanın tamamen yok olduğunu iddia eder ve kıyamet senaryosundan hem Tanrı’yı hem de insanları sorumlu tutar. Daha sonra bir grup çingene gelir ve çiftçilerin kuyusundaki suyu boşaltır. Baba, çiftliği terk etmeleri gerektiğine karar verir; ikisi toparlanıp atın alışılmadık şekilde iyi davranmasıyla yola çıkarlar, ancak belirtilmeyen nedenlerle ayrıldıktan kısa bir süre sonra eve dönüp bavullarını boşaltırlar. Atın dizginlerini çözerler ve onu ahıra kapatırlar. Ardından dünya tamamen karanlığa gömülür; ikili lambaları yakmaya çalışır ama kömürlerin bile çabucak söndüğünü fark ederler. Ertesi gün, rüzgarın sesi artık evin içinden duyulmamaktadır. Artık çiğ patatesle beslenen kız yemek yemeyi ya da konuşmayı reddetmekte, kaderine boyun eğmiş görünmektedir. Baba da onu takip ediyor gibidir, patatesini bitirmez ve kızıyla birlikte sessizce oturur.

Torino Atı (A torinói ló) Oyuncuları, Yönetmeni ve Ekibi

İlk yorum yapan siz olun “Torino Atı (A torinói ló)”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Henüz inceleme yok.

Torino Atı