
10 Aralık 2025
Sinema tarihi, Mary Shelley’nin ölümsüz eseri Frankenstein’ın sayısız uyarlamasına şahitlik etti. James Whale’in 1931 yapımı ikonik yorumundan Kenneth Branagh’ın 1994’teki sadık ama abartılı denemesine kadar herkes, Victor ve Yaratığı arasındaki o kadim bağa farklı bir mercekten baktı. Ancak 2025 yılında Guillermo del Toro’nun vizyonuyla ve Oscar Isaac’in performansı ile karşımıza çıkan bu yapım, hikayeyi bir korku filminden ziyade, "canavarca bir güzelliğe sahip gotik bir ağıt" olarak yeniden tanımlıyor.
Filmin kalbinde şüphesiz Oscar Isaac’in hayat verdiği Victor Frankenstein yer alıyor. Isaac, karakteri ele alırken onu alışılagelmiş "çılgın bilim insanı" klişelerinden (dağınık saçlar, kontrolsüz kahkahalar) arındırmış. Bunun yerine, entelektüel kibrinin altında ezilen, melankolik ve derin bir yas tutan bir Victor portresi çiziyor.
Isaac’in performansı "sessiz bir çığlık" gibi. Yaratma eylemini bir tanrıcılık oyunundan çok, ölümü yenme arzusunun getirdiği trajik bir zorunluluk olarak yansıtıyor. Özellikle filmin ilk yarısında, kadavra parçalarını birleştirirken sergilediği cerrah soğukkanlılığı ile gözlerindeki ateşli delilik arasındaki denge, Isaac'in oyunculuğundaki ustalığı gösteriyor. Ancak, filmin senaryosunun Victor’ı bazen Yaratık’ın (Jacob Elordi) gölgesinde bıraktığı anlar da yok değil. Isaac, bu anlarda bile minimal jestlerle sahneyi domine etmeyi başarıyor, fakat karakterin içsel monologlarının seyirciye geçişinde yer yer senaryo kaynaklı kopukluklar hissediliyor.
Del Toro, Pan’s Labyrinth ve The Shape of Water filmlerinde gördüğümüz o "masalsı karanlığı" bu filme de taşımış. Görüntü yönetmeni Dan Laustsen ile kurduğu ortaklık, her kareyi adeta bir Rönesans tablosuna dönüştürmüş. Laboratuvar sahneleri, alıştığımız gri ve soğuk tonların aksine, bakır, buhar ve kehribar rengi ışıklarla bezeli; bu da "hayat verme" eylemini mekanik bir süreçten simyasal bir ritüele dönüştürüyor.
Ancak bu görsel ihtişam, filmin en büyük handikabını da beraberinde getiriyor: Sterilite. Film o kadar güzel görünüyor ki, hikayenin özündeki o "çürümüşlük" ve "dehşet" hissi bazen estetiğin altında kayboluyor. Shelley’nin eserindeki o ham, rahatsız edici ve kirli atmosfer, yerini fazla cilalanmış bir prodüksiyon tasarımına bırakmış.
Jacob Elordi’nin canlandırdığı Yaratık, Isaac’in Victor’u ile muazzam bir tezat oluşturuyor. Elordi, fiziksel oyunculuğuyla karaktere hem korkutucu bir güç hem de yürek burkan bir kırılganlık katmış. Isaac ve Elordi’nin karşı karşıya geldiği sahneler, filmin zirve noktalarını oluşturuyor. Biri yaratmanın verdiği yükle (Isaac), diğeri ise var olmanın verdiği acıyla (Elordi) kıvranan iki ruhun çatışması, filmin dramatik iskeletini ayakta tutuyor.
2025 yapımı Frankenstein, korkutmaktan çok hüzünlendirmeyi amaçlayan, teknik açıdan kusursuz ancak duygusal açıdan zaman zaman mesafeli duran bir yapım. Oscar Isaac, Victor Frankenstein’a modern, sofistike ve trajik bir yorum getirerek kariyerinin en olgun performanslarından birini sergiliyor.
Bu film, bir korku filmi bekleyenler için hayal kırıklığı olabilir; ancak sinemada estetik, atmosfer ve varoluşsal sancılar arayanlar için Guillermo del Toro, Shelley’nin mirasına saygı duruşunda bulunan, görsel açıdan büyüleyici bir "yapıt" ortaya koymuş.
Yorum yazmak için giriş yapınız.
Yükleniyor...